İSTANBUL 1 NO'LU ŞUBE
Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
< Geri

30 AĞUSTOS 2020

 Tes-İş Sendikası

Genel Başkanımız Ersin AKMA, 30 Ağustos Zafer Bayramı vesilesiyle Genel Merkez Yönetim Kurulu adına yayınladığı mesajda şunları kaydetti:

Milletimiz; içinde bulunduğu olanaksızlıklara rağmen sahip olduğu vatan sevgisi, inanç ve cesaretle 30 Ağustos'ta şaha kalkmış ve vatan topraklarının sınırlarını kanıyla çizmiştir.1071 Malazgirt Zaferi ilekapılarını açtığımız Anadolu'daki varlığımızı yok etmek isteyen emperyalist güçlere karşı kazanılan30 Ağustos Zaferi, bağımsızlığından asla ödün vermemiş, zulme boyun eğmemiş aziz milletimizin yazdığı en büyük destanlardan vetarihimizin en önemli dönüm noktalarından birisidir.

Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 26 Ağustos'tabaşlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da büyük bir zaferlesonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesinde düşmana nihai darbe indirilmiştir.

30 Ağustos Zaferinin sonucunda Türk Milletinin ebedi yurdunun aziz şehitlerimizin kanlarıyla çizilen bu topraklar olduğu şer odaklarınagösterilmiş ve vatan topraklarının bütünüyle işgalini öngören sevr anlaşması yırtılıp atılmıştır.

Milletimiz; tarih boyunca maruz kaldığı sayısız saldırı, tuzakve kumpasları bertaraf etmiş, yazdığı destanlarla elde ettiği zaferleri aynı zamanda aldığı tarihi derslerle harmanlamıştır.

Bugün mavi vatanda ve kara sınırlarımızda enerji kaynaklarına musallat olmuş emperyalist güçlerin neden olduğu katliamlar, savaşlar ve gerilimler bize tarih boyunca ve özellikle 19. yüzyılın başlarında yaşadıklarımızı hatırlatmaktadır. Milletimiz tarihten aldığı derslerle mavi vatandaki haklarını kararlılıkla koruyacak, denizlerdeki haklarımızın gaspedilmesine izin vermeyecektir. Milletimiz; işçi, işveren, memur, esnaf veçiftçisiyle bütün bir millet olarak, Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği ilim ve muasır medeniyet çizgisinde yoluna devam edecek, ödenecek bedel ne olursa olsun atalarından emanet aldığı Türkiye Cumhuriyetini birlik beraberliki çerisinde gelecek nesillere taşıyacaktır.

30 Ağustos Zafer Bayramını 98. Yılında büyük bir coşkuyla kutluyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'üve silah arkadaşlarını, canları ve kanlarıyla vatanını, bağımsızlığını,milletini ve namusunu koruyan kahraman gazi ve şehitlerimizi minnetle yadediyoruz. Ebediyete intikal eden gazi ve şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz.

EZBER BOZAN SAVAŞ

BÜYÜK TAARRUZ 

(İzlemek için tıklayınız)

 30 AĞUSTOS 2020

 

Bu kadar mı İçten ve kalben anlatılır?

"Büyük Taarruz'a İstanbul'dan bakış"

 

Gazeteye geldiğim vakit Anadolu’nun birden bire kapandığını söylediler. İstanbul ve Türkiye’nin işgal altındaki köyleriyle, memleketin öbür kısmı arasında hiçbir temas yapmaya imkân yoktu.

- Acaba Yunanlılar mı taarruza geçtiler?

- Belki de bizimkiler…

- Canım biz taarruz edebilir miyiz?

Daha geçenlerde Fethi Bey mütareke aramak için Londra’ya gitti.

Ummam ki böyle bir delilik yapalım…

- İhtimal ne cepheyi ne cephe gerisini tutamaz hale geldikleri için bir son çare aramışlardır…

Hepimiz Mustafa Kemal’in askerlik dehasına inanırdık. Onun her şeyi vara olduğu kadar, yoka da çevirecek bir zar atmayacağını biliyorduk.

Fakat nasıl haber almalı idi?

Bütün günümüz adeta merak sancısı içinde geçti. Yalnız yemekten değil düşünmekten de kesilmiştik… Zırhlıları ile tümenleri ve alayları ile I. Dünya harbi düşmanlarının zaferi, hâlâ İstanbul’un surlarında ve sokaklarında idi. Bir tek umut, bir avuç askerde ve Mustafa Kemal denen isimdedir. Kapkara perdenin arkasında yalnız onların yaklaşıp uzaklaşan hayaletlerini sezinliyoruz.

Nihayet Rumca gazetelerde ilk rivayetler çıktı; biz taarruza geçmiştik ve başımızı yunan ordusunun çelik kayasına boş yere çarpıp duruyorduk…

Zaman geçtikçe umutsuzluğumuz arttı. Havadis duyurmakta Beyoğlu gazeteleriyle yarış eden ve üst üste kasabalar alındığı rivayetlerini uyduran bir Türkçe sürüm gazetesine kızıyorduk…

- Taarruz sökmüş olsa bir tebliğ verirlerdi. Durduk mu, geriledik mi? Ah hiç olmazsa bir iki kasaba alsak da öyle dursak…

Bir iki kasaba alıp durmayı nimet saymaya başlamıştık. Az da olsa bir başarıyı halk güvenini artırma yolunda kullanmak kolaydır. Bu bir edebiyat işidir. Fakat ya hiçbir şey yapamadıksa?

Ya geriledikse?

Akşamüstü yine beynimizin içinde aynı burgu, kalbimizin içinde aynı ağrı Büyükada’ya gidiyordum.

Aydınlık, ferah bir Ağustos akşamı…

Köpüklü, uyanık ve neşeli bir deniz…

Güverte tıka basa dolu…

Türkçe konuşmayanlarda birbirinin sözünü kapan bir sevinç var…

Sadece bu sevinç bizi yıkmaya yeterdi.

“Ne olmuştu?” diye sormaktan korkuyorduk…

Bir fena şey vardı. Kimseye bir şey sormadan onu zihnimizde hafifletmeye uğraşıyorduk…

İhtimal durmuştuk…

Belki de bir iki noktada gerilemiştik…

Ordu bozulmamışsa bundan ne çıkardı?

Yunanlılar da artık bitkin bir halde değil miydiler?

Aşağı yukarı bir uzlaşma yapabilirdik. Bu da elbette Sevr anlaşmasından daha iyi olurdu…

Fakat içimizdeki sorunun kimseden aramaya cesaret edemediğimiz cevabı kendiliğinden yayılıverdi:

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bütün karargâhı ile beraber esir olmuş…

Keder insanları öldürmez derlerse bu söze inanın…

Kalp denen şeyin ne dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu ben, o akşamüstü Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim…

Türkleri Büyükada Yat Kulübünden kovmuşlardı. Yalnız bir iki sırnaşık, yolunu bularak içlerine sokulabilmişlerdi. Bunlar o akşam cezalarını çekmişlerdir. Çünkü Kulüpte Mustafa Kemal’in esir olması şerefine kulübün bütün şampanyaları patlıyor ve Türkler de dağıtılan kadehleri içmeye zorlanıyorlardı… Ada sokakları çoluk çocuğun çığlıklarıyla geçilmez hale geldi…

Ölümü bir uyku, rahat bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınarak, iki büklüm köprüye indik…

Bütün Türkleri yas içinde bulacağımı sanıyordum meğer ne kadar soysuzluğa uğramışız. Acaba sokaktakilerin hepsi şu veya bu “muhipler” cemiyeti üyeleri mi?

Bizimkiler utançlarından evlerinde mi kalmışlardı?

Bu gülüşler, bu çırpınışlar, bu el sıkışlar ne idi?

Meğer bütün karargâhı ile Başkomutan Mustafa Kemal değil, Yunan Başkomutanı Trikopis esir olmuş…

Size kalbin ne kadar dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu yukarıda söylemeseydim burada söylerdim. Bir çocuk gibi sıçramaya başladım. Habere, havadise, telgrafa koşuyorum. Hani o dün kızdığımız sürüm gazetesi yok mu, meğer resmi tebliğlerin kilometrelerce gerisindeymiş. Yunan ordusunu yok etmişiz, İzmir’e iniyormuşuz…

Ben ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım… Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi…

Ne olmuştuk biliyor musunuz?

Kurtulmuştuk!

Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim.

Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu.

Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının, vicdanımızı ve kafamızı doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.

 

FALİH RIFKI ATAY (ÇANKAYA)

30 AĞUSTOS 2020