İşverenin Hakaretine Maruz Kalan İşçi Hangi Hakları Kullanabilir ?
İşyerinde işverenin veya işveren vekili konumundaki kişinin hakaretine uğrayan işçinin, haklı nedenle derhal iş akdini feshetme ve işverenden kıdem tazminatı talep etme hakkı olduğu gibi, ayrıca işverenin cezalandırılması için Cumhuriyet Savcısına şikayette buluma, manevi tazminat davası açma gibi hakları da bulunmaktadır.
Bunlardan sadece iş akdini haklı nedenle feshetme ve kıdem tazminatı talep etme hakkı İş Kanununda düzenlenmiştir. Diğer konular ise Türk Ceza Kanunu ile Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. İşverenin hakaretine uğrayan işçinin hangi yollara başvurabileceği aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Haklı Nedenle İş Akdini Feshetme ve Kıdem Tazminatını Talep Etme Hakkı
4857 sayılı İş Kanununun “İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı” başlıklı 24 üncü maddesinin “II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlıklı bendinin (b) alt bendi uyarınca; işveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa, işçi söz konusu maddeye istinaden haklı nedenle derhal (ihbar süresine uymadan) iş akdini feshedebilir, eğer işyerinde işe başladığı tarihten itibaren en az bir yıllık süre de geçmişse 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesine istinaden işverenden kıdem tazminatı da talep edebilir. İşçi belirsiz süreli iş sözleşmesi değil de belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışıyor olsa bile fark etmez, aynı hakkı kullanabilir. Ancak burada fesih haklı nedene dayansa bile, iş akdini işçi kendisi feshettiği için ihbar tazminatı isteyemez.İş akdinin feshi mümkünse noterden ihtarname çekilerek yapılmalıdır. Ayrıca dikkat edilirse yazıda istifa değil, fesih ifadesi kullanılmıştır, çünkü yapılan işlem istifa değil haklı fesih kapsamına girmektedir.
Cumhuriyet Savcılığına veya Karakola Şikayette Bulunma
İşyerinde işverenin veya işveren vekili yerine geçen kişinin hakaretine maruz kalan işçi, eğer kendisine hakaret eden kişinin cezalandırılmasını istiyorsa Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunup cezalandırılmasını talep edebilir. Eğer adliyeye gitme imkanı yoksa bulunduğu yere en yakın Polis veya Jandarma Karakoluna giderek şikayette de bulunabilir. Karakol şikayet dilekçesini Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
Türk Ceza Kanununa Göre Hakaret Suçunun Cezası
Hakaret suçuyla ilgili olarak verilecek cezalar 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Hakaret” başlıklı 125 inci maddesinde düzenlenmiş olup, madde hükümleri aynen aşağıdaki gibidir;
“Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.”
Şikayet üzerine Cumhuriyet Savcısı gerek gördüğü inceleme ve soruşturmayı yapar, gerek görürse işveren ve/veya ilgili kişinin ifadesini alır veya polis, jandarma vasıtasıyla ifadesini aldırır, sonucunda da yine gerek görürse iddianame hazırlayarak işveren ve/veya ilgili kişi hakkında ceza davası açar. Dava açmaya gerek görmezse takipsizlik kararı verebilir.
İşçinin Manevi Tazminat Davası Açma
Başta iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle işçinin kendisi veya ölümü halinde hak sahipleri tarafından açılan maddi – manevi tazminat davaları, destekten yoksun kalma nedeniyle açılan tazminat davaları olmak üzere maddi ve manevi tazminat davaları ise Borçlar Kanunu hükümlerine dayanmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun, Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri başlıklı bölümünün “Manevi tazminat” başlıklı 56 ncı maddesinde;
“Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”,
hükümleri yer almaktadır.
İşyerinde işverenin veya işveren vekili yerine geçen kişinin hakaretine maruz kalan işçi, isterse Borçlar Kanununun yukarıda yer alan hükmüne istinaden haklarında manevi tazminat davası açabilir.
Konuyla İlgili Somut Olay ve Yargıtay Kararı
Konuyla ilgili somut bir olayda, işverenin hakaretine uğrayan işçinin şikayeti üzerine işveren Sulh Ceza Mahkemesinde yargılanmış suçlu bulunmuş, ancak mahkeme hükmün açıklanması geri bırakmıştır. İşçinin ayrıca tazminat davası açmış, davaya bakan mahkeme de işverenin işçiye manevi tazminat ödemesine karar vermiş, mahkemenin belirlediği tazminat miktarını yüksek bulan işveren mahkeme kararına itirazda bulunmuştur. Temyiz aşamasında Yargıtay’a intikal eden konuyla ilgili olarak Yargıtay 22. Hukuk Dairesi verdiği kararında;
“Tüm dosya kapsamından ve Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi dosyası içeriğinden, davalı tarafça davacı ve diğer iki işçi hakkında hakaret içeren sözler sarfettiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafın davacıya karşı hakaret nedeniyle ceza davası açılmasına sebebiyet veren ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan söylemleri dikkate alındığında, manen elem ve üzüntü duyduğunun kabulü ile manevi tazminata hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, takdir edilen tazminat miktarı fahiş görülmüştür. Davalının doğrudan davacının şahsına değil bir gruba (davacı ile birlikte diğer iki işçiye) yönelik söylemi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, diğer iki işçinin açmış olduğu davalara ilişkin emsal dosyalarda 2.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.” şeklinde değerlendirmede bulunmuştur. (T.C. YARGITAY 22. Hukuk Dairesi – Esas No. 2016/2703, Karar No. 2019/342, Tarihi: 09.01.2019)
Dolayısıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, davaya bakan mahkemenin işverenin işçiye manevi tazminat davası ödemesi gerektiğine dair kararını yerinde bulmuş, hatta ceza mahkemesinin işverene hakaret suçunu işlemesi nedeniyle verdiği cezayı açıklamayıp, hükmün açıklanmasını geri bırakmış olmasını da işverenin işçiye tazminat ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir durum olarak görememiş, sadece işverenin işlediği hakaret suçuna karşılık (işveren sadece dava açan işçiye değil yanında diğer işçilerin de bulunduğu bir ortamda gruba hakaret etmiştir) mahkeme tarafından işçiye ödenmesine karar verilen manevi tazminat tutarını yüksek bulmuştur.
İşçinin Savcılığa Şikayette Bulunmaması veya Ceza Mahkemesinin Kararı Tazminat Talebini Etkiler mi ? İşçi Savcılığa Şikayette Bulunmayıp Sadece Tazminat Davası Açabilir mi ?
Hakarete uğrayan işçi sadece tazminat almak istiyorsa, kendisine hakaret eden işveren ve/veya başka kişilerin ayrıca cezalandırılması yönünde bir isteği yoksa, savcılığa şikayette bulunmadan doğrudan tazminat davası açabilir. Borçlar Kanununun manevi tazminatla ilgili yukarıdaki 56 ncı maddesi hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, savcılığa şikayette bulunmamış olma tazminat davası açılmasına engel değildir. Hatta işçinin iş akdini feshetmeyip işyerinde çalışıyor olması bile manevi tazminat davası açmasına engel değildir.
Aynı şekilde işçinin hakarete uğradığı gerekçesiyle işveren ve/veya ilgili başka kişiler hakkında savcılığa şikayette bulunması, savcılığın ceza davası açmayıp takipsizlik kararı vermesi ya da şikayet üzerine savcının açtığı cezası dava sonucunda mahkemenin işveren ve/veya ilgili başka kişiler hakkında beraat kararı vermesi de işçinin tazminat davası açmasına ve tazminat talep etmesine engel değildir. Yine benzer şekilde ceza davası sonucunda mahkemenin işveren ve/veya ilgili kişiyi suçlu bulmakla birlikte hükmün açıklanmasını geri bırakması da işçinin tazminat davası açmasına ve tazminat talep etmesine engel değildir. Çünkü tazminat davasına bakan hukuk mahkemesi ceza mahkemesinin kararını dikkate almak zorunda değildir, ceza mahkemesinin kararıyla bağlı değildir.
Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun konuya ilişkin maddesi aynen aşağıdaki gibidir;
“D. Yargılama
I. Ceza hukuku ile ilişkisinde
MADDE 74- Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
Bunun tek istisnası, Yargıtay’a göre ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” ile ilgili kararlarını tazminat davasına bakan mahkemenin dikkate alınması gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 9.4.2014 tarihinde vermiş olduğu kararının ilgili kısmı aynen aşağıda yer almaktadır;
“Öncelikle, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle; ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır:
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır.
818 Sayılı B.K.nun “Ceza Hukukuyla Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.).
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusuyla hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay H.G.K.’nun 10.1.975 gün ve 1971/406 E., 1975/1 K.; H.G.K.’nun 23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K.; H.G.K.’nun 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı ilamları).
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, 2. tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesiyle belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (H.G.K.’nun 16.9.1981 gün 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı; M. Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; H.G.K.’nun 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı ilamı).
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (H.G.K.’nun 11.10.1989 gün ve 1989/11-373 E., 472 K.; H.G.K.’nun 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı ilamları).” T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – Esas No: 2013/4-1008, Karar No: 2014/490, Tarihi: 9.4.2014)