Aziz Çelik'in 2013 tarihli
Belediye-İş Dergisindeki yazısından
-Alıntıdır-
24 Temmuz 1963'te Türkiye tarihinin ilk grevli toplu sözleşmeli sendikal mevzuatı Resmi Gazete'de yayımlandı.
274 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Toplu iş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar Türkiye'de
sendikacılığın temel yasal çerçevesini oluşturdu. "63 Yasaları" olarak da bilinen 274 ve 275, Türkiye sendikacılık hareketi açısından kritik
öneme sahip ve önemli sonuçları olan yasalardır.
1961 Anayasası ve 274 ve 275 sayılı yasalarla sendikal hakların Anayasal ve yasal güvence altına alınması, sendikaların sosyal ve siyasi
önemini ve etkinliğini ciddi bir biçimde artırmış ve siyasallaşma eğilimini cesaretlendirmiştir. Güçlü? hukuksal güvenceler sendikalaşmayı
tetikleyici bir rol oynamış; sendikaların toplumsal ve siyasal yaşamdaki rolü? ciddi biçimde artmıştır. Bu yasalar döneminde (63-80) Türkiye
tarihinin en yoğun sendikalaşması, toplu sözleşmeleri ile grev ve direnişleri yaşanmıştır.
1961 Anayasası çalışanların üç temel kolektif hakkını (sendikalaşma, toplusözleşme ve grev) işçi-memur ayırmadan güvence altına almıştı.
Bu Türkiye tarihinde bir ilkti. Ancak sendikal haklarla ilgili yasal düzenleme iki yıllık bir gecikmeyle kabul edildi. Sendikal yasalar 1. İnönü
Koalisyon Hükümeti (CHP-AP) döneminde Meclis gündemine gelemedi. Hükümet içinde ticaret ve sanayi burjuvazisinin güçlü bir şekilde
temsil edildiği AP kanadından gelen direnç buna engel oldu. 274 ve 275 2. İnönü? Koalisyon Hükümeti döneminde (CHP, YTP, CMKP)
kabul edildi.
274 ve 275 sendikal haklar açısından oldukça ileri düzenlemeler içermesine rağmen, bunların 1961 Anayasasındaki haklardan daha dar
olduğu vurgulanmalıdır.
274 sayılı yasa görüşülürken, Çalışma Bakanı Bülent Ecevit ve komisyon başkanı Coşkun Kırca tarafından verilen önergelerle kamu
görevlileri 274 sayılı yasanın kapsamından çıkartıldı.Böylece Anayasal güvenceye rağmen memurların sendikal hakları 1965 yılına kadar
kabul edilmemiş. 1965'te ise kuşa çevrilmiştir.
Yine 1961 Anayasası lokavttan söz etmemesine karşın 275 sayılı yasada lokavta yer verilmiştir. Ecevit sendikal hakların mimarı olarak
bilinir, oysa ciddi sınırlamaların da mimarıdır. 1961 Anayasasında pek etkili olamayan sermaye çevreleri 274 ve 275 sayılı yasalarda frene
basmak istemiştir.
Türkiye'de 1960 sonrası sendikal yasaların mücadele ile alınmadığı, yukarıdan verildiği tezi çokyaygındır. Bu abartılı bir değerlendirmedir
ve Türkiye'de işçisınıfı ve sendikal mücadele birikimine haksızlıktır. Ne 1961 Anayasası ne de 274 ve 275 gökten zembille inmedi. Türkiye'de
kökleri 2. Meşrutiyet dönemine dayanan bir sendikal gelenek var ve bu gelenek 1946 sonrasında yeniden canlanmıştır.
Grevin yasak olduğu 40'lı ve 50'li yıllarda sendikaların en önemli taleplerinden biri grev hakkıdır. 1960 öncesi dönemde çok sayıda "yasadışı"
grev söz konusudur
1961 Anayasasında grev hakkı durduk yerde gündeme gelmedi. Sendikal birikimin, işçi sınıfı mücadelesinin de bu süreçte önemli bir etken
olduğu unutulmamalı.
Öte yandan 274 ve 275 sayılı yasalar öncesinde de ciddi bir işçi sınıfı uyanışı söz konusudur. Kurthan Fişek tarafından yapılan bir derlemeye göre
1961-63döneminde 10 grev, 6 oturma grevi, 7 sakal grevi, 12 sessiz yürüyüş, 5 miting ve gösteri gerçekleştirilmiş. Uzun bir durgunluk dönemi
ardından işçi sınıfı ayağa kalkmıştır.
274 ve 275 sayılı yasaların da etkisiyle sendikal hareketin gücünün artması, yükselen işçi mücadelesi ve 1967'de DİSK'in kurulması kısa bir süre
sonra 63 yasalarını sermayenin hedef tahtasına koydu. 1970 yılında 274 sayılı yasanın değiştirilmesi gündeme geldi. Amaç fiilen DİSK'in
kapatılmasıydı.
Ancak bu düzenleme önce işçi sınıfının direncine (15-16 Haziran) çarptı sonra da Anayasa Mahkemesi'nden geri döndü.
Ancak 274 ve 275 hep sermayenin hedefinde oldu ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile rafa kaldırıldı. Pek çok eksik ve aksayan yanı olmasına
rağmen 274 ve 275 sayılı yasalar, hak grevini de içeren grev ve toplusözleşme hakkı ile barajların ve noter mekanizmasının olmadığı ve çok
düzeyli sendikal örgütlenme olanakları ile Türkiye tarihinin en özgürlükçü sendikal yasaları olarak nitelenebilir.
(1983) yılında yasallaşan 2821 ve 2822 sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Kanunu ve (2012) yılında yasalaşan 6356 sayılı sendikal
yasa,274 ve 275 sayılı yasaların yanına dahi yaklaşamaz. Yine sendikacılık ve işçi hareketi o dönemde bugünden çok daha dinamik ve sınıf özlüdür.
Özetle vesayet (tahakküm) meselesini sınıfsal içeriğinden soyutlamamak lazım. Sermayenin vesayeti (veya tahakkümü) bugün çok daha yoğun.
Bir başka ifadeyle vesayetin şekli kadar içeriği de hayli önemli
.